39. Zümer Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. 75 âyettir. 53-59. âyetleri Medine döneminde inmiştir. Zümer, 71 ve 73. âyetlerde geçtiği üzere “zümreler, gruplar” demek olup adını da buradan almıştır.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. (Bu) Kitab’ın indirilmesi, mutlak galip, hüküm ve hikmet sahibi Allah (tarafın)dandır. [bk. 26/192; 41/42]

2. (Ey Resûlüm!) Şüphesiz biz, bu Kitab’ı sana hak/gerçek olarak indirdik. O halde Allah’a, O’nun dinine ihlasl(a gönülden bağl)ı olarak kulluk et.

3. İyi bilin ki halis din, yalnız Allah’ındır.[1] O’ndan başkasını velî/dost edinenler: “Biz, onlara ancak, bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz.” (derler). Şüphesiz Allah, onlar (ile mü’minler) arasında, (bu şekilde) ayrılığa düştükleri şeylerde hükmünü verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı (olan, içten içe sevdikleri putlarını ve putlaştırdıklarını gündemde tutarak), nankör olan o kimseleri doğru yola iletmez. [bk. 2/165-167; 5/35]

4. Eğer Allah bir oğul edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. O yücedir (bundan münezzehtir). O tek ve kahretmede sonsuz güç sahibi olan Allah’tır. [bk. 43/81]

5. (O) gökleri ve yeri hak (olarak ve hikmet) ile yarattı. O, geceyi gündüzün üzerine sarar, gündüzü de gecenin üzerine sarar (her birini uzatıp kısaltır). Güneşi ve ayı emri altına aldı (ve insanların faydasına verdi). Her biri, muayyen bir vakit için (yörünge ve mihverinde) cereyan etmektedir. İyi bilin ki O mutlak galiptir, çok bağışlayandır.

6. (Allah,) sizi bir tek nefisten yarattı, sonra ondan (onun maddesinden) eşini meydana getirdi. Size (deve, inek, koyun, keçi gibi) hayvanlardan sekiz çift yarattı.[2] Sizi annelerinizin karınlarında; üç karanlık içinde (nutfeden başlayarak) bir yaratıştan öbür yaratışa (geçirerek) yaratıp duruyor.[3] İşte ancak bu(nları yapan) Allah, Rabbinizdir (başkası değil). Mülk O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Böyle iken nasıl (O’na iman ve itaatten) çevriliyor (başka rabler ediniyor, onlara kulluk ediyor)sunuz? [krş. 9/31]

7. Eğer küfre saparsanız, şüphesiz Allah’ın siz(in imanınız)a ihtiyacı yoktur. Bununla beraber kulları için küfre razı olmaz. Eğer şükreder (iman ve itaat eder)[4]seniz sizin (faydanız) için ondan razı olur. Hiçbir günahkâr, diğerinin günahını yüklenmez. Nihayet dönüşünüz yalnız Rabbinizedir. (O) size, yapmakta olduklarınızı haber verir. Çünkü O, gönüllerde (gizli) olanı bilir.

8. İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Rabbine (yürekten) yönelerek O’na dua eder. Sonra (Allah) ona katından bir nimet verdiği (kurtulup rahata erdiği) zaman, evvelce O’na yalvarmış olduğunu (ve asıl kurtaranı) unutur da, O’nun yolundan (sapmak ve) saptırmak için (“bizi falancalar kurtardı” diyerek) Allah’a birtakım eşler koşar. (Resûlüm!) De ki: “Sen küfrünle biraz oyalanıp geçin. Çünkü sen artık ateş ehlindensin.” [bk. 10/12; 17/67]

(Bu tehlikeli davranıştan sakınmalı ve böyle davranışta bulunanları da uyarmalıdır.)

9. Yoksa o (sadece sıkıntıda iken dua eden kimse) hiç âhiret(in dehşetin)den korkan ve Rabbinin rahmetini uman, gece saatlerinde secde edip ayakta durarak taat ve ibadet eden kimse (gibi) midir? De ki: “Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?” Ancak (bunları), temiz akıl sahipleri düşünürler. [krş. 35/28]

10. De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey iman eden kullarım! Rabbinizin emrine uygun yaşayıp azabından sakının. Bu dünyada iyi hareket edenlere bir güzellik vardır. Allah’ın toprağı geniştir. (Dinin gereğini ve hükümlerini rahatça yaşayacağınız yere göç edebilirsiniz.) Ancak (Allah yolunda, taviz vermeden yaşamak için göç etmeye sabredip) dayanıp direnenlere mükâfatları hesapsız ödenecektir.” [bk. 29/56]

11. De ki: “Ben, dini yalnız Allah’a halis kılarak (ihlasla) O’na kulluk etmemle emredildim.”

12. “Ve (yine) müslümanların ilki olmam emredildi.”

13. De ki: “Eğer, Rabbime karşı gelirsem, şüphesiz ben, büyük bir günün azabından korkarım.”

14. De ki: “Ben, dinimi Allah’a halis kılarak (ihlaslı olarak) yalnız O’na kulluk ederim.”[5]

15. “Siz de O’ndan başka dilediğinize (bağlanıp) kulluk edin!” (Yine) de ki: “(Asıl böyle yaparak) aldananlar/ziyana uğrayanlar, kıyamet gününde hem kendilerini hem de kendine bağlı olanları ziyana uğratanlardır. Dikkat edin, bu apaçık ziyanın/aldanmanın ta kendisidir.” [bk. 2/165-167]

16. Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da (ateşten) tabakalar vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. “Ey kullarım! O halde benim emirlerime uygun yaşayıp azabımdan sakının.” [krş. 7/41; 21/39; 29/55]

17-18. Tâğûttan[6] ve ona kulluk etmekten kaçınıp da Allah’a yönelenler(e gelince): Onlar için müjde vardır. (Resûlüm!) Sözü dinleyip onun (hayra vesile olan) en güzeline uyan kullarıma müjde ver. İşte bu kimseler Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve işte bunlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.

19. Üzerine azap kelimesi (hükmü) hak olan (kesinleşmiş) kimseyi, o ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?

20. Fakat Rablerinin emirlerine uygun yaşayanlar var ya, (kâfirlerin üst ve altlarındaki ateşe karşılık,) onlar için (cennette) alt tarafından ırmaklar akan, üst üste yapılmış köşkler var. (Bu) Allah’ın vaadi(dir). Allah vaadinden dönmez.

21. Allah’ın gökten bir yağmur indirip de, onu yerdeki kaynaklara dahil (edip depo) ettiğini,[7] sonra onunla çeşitli renklerde ekinler (bitkiler) çıkardığını, daha sonra da kuruttuğunu görmedin mi? Nihayet sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra (Allah), onu bir çöp kırıntısına çevirir. Şüphesiz bunda akl-ı selîm sahipleri için elbette bir ibret (ve öğüt) vardır. [krş. 10/24; 18/45; 57/20]

22. Allah kimin göğsünü (niyet ve isteğinden dolayı, kabiliyet ve duygularını) İslâm’a açmışsa o, Rabbinden bir nur üzerinde olmaz mı hiç? Artık kalpleri, Allah’ı anmaya (O’nun hükümlerini kabullenmeye) karşı katılaşmış (böylece insânî fıtratını kaybetmiş, dünyalıklara ve nefsine tapmış) olanların vay haline! İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. [bk. 6/122; 57/19, 28]

(Allah’a olan sevgisinden dolayı kalbi İslâm’a açılan kimse, artık nura, aydınlığa, hidayete kavuşmuş kimsedir. Kalbi Allah sevgisiyle dolan kişinin hareket ölçüsü İslâm olur. Onun elinden, dilinden, fikrinden kimse zarar görmez. Dünyalığı için de çalışır. Fakat âhiret dengesini bozmaz. Allah’a sığınır ve O’na tevekkül eder. Her işinde nefsinin veya başkasının hoşlanmasını değil, Allah’ın hoşlanmasını/rızasını ön planda tutar. Bu kimseler kalbini Allah’a kapatmışlarla asla bir olamaz. Kalbini Allah’a kapatmış kimseler, yine de içlerinde bir şeyin eksik olduğunu hisseder; hürmet edeceği, seveceği ve önünde boyun eğeceği bir şey aramaya koyulurlar. Bunun için de taş, tahta veya nefsinin öne çıkardığı şeylerin önünde boyun eğmeye ve onu yüceltmeye çalışırlar.)

23. Allah, sözün en güzelini, hem aynı benzerlik (uyum ve ahenk)te, hem de tekrarlı (ve karşılıklı ifadeli)[8] bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, ondan (âyetleri dinlemekten dolayı) tenleri ürperir, sonra da bedenleri ve kalpleri Allah’ın zikri için yumuşar. İşte bu (Kitab), Allah’ın (son gönderdiği) rehberidir. Dileyene/dilediğine, bununla doğru yolu gösterir. Allah kimi de sapıklıkta bırakırsa, artık ona doğru yolu gösteren bulunmaz. [bk. 8/25; 57/16]

24. Kıyamet günü o kötü azaptan (elleri boyunlarına bağlı olduğu için) kendisini yüzüyle koruyan kimse(nin hali) nicedir? Zalimlere: “Kazandıklarınızı(n karşılığını) tadın!” denilir.

25. Onlardan evvelkiler de (peygamberlerini) yalanladılar. Bu yüzden farkına bile varamadıkları bir yerden kendilerine azap geliverdi.

26. Allah, böylece onlara dünya hayatında rezilliği tattırdı. Âhiret azabı ise daha büyüktür. Keşke (bunu) bilselerdi.

27. Andolsun ki biz, bu Kur’an’da insanlara, belki öğüt alırlar diye her türlü misali verdik. [krş. 18/54; 29/43]

28. (Onu) hiçbir eğriliği olmayan (pürüzsüz) bir Arapça Kur’an olarak (indirdik).[9] Böylece, “ona uygun yaşa(yıp inkârdan ve şirkten sakın)sınlar” diye.

29. Allah (birçok ilâha kulluk edenle, bir tek Allah’a kulluk eden hakkında); kendisin(e emir verme)de çekişen ortak (efendi)lerin sahip olduğu (hizmetkâr) bir adamla, yalnız bir tek kişiye boyun eğmiş bir adamı misal getirdi. Bu ikisinin durumu hiç eşit olur mu? Hamd, yalnız Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler?[10] [krş. 16/75-76]

30. (Resûlüm!) Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler.

31. Sonra (ey insanlar!) Şüphesiz siz Rabbinizin huzurunda dâvâlaşacaksınız.

32. Allah’a karşı yalan uydurandan ve kendisine gelen o doğruyu (Kur’ an’ı) yalan sayandan daha zalim kim olabilir? Kâfirler için cehennemde barınacak(!) yer mi yok?

33. (Allah’tan) doğruyu getiren (peygamber) ve onu gereğiyle tasdik eden (mü’min)ler var ya! İşte onlar, takvâya eren (Allah’a saygı duyup emrine uygun yaşayan)ların ta kendileridir.

34. Rablerinin katında ne dilerlerse onlarındır. İşte bu, iyi davrananların/iyilik edenlerin mükâfatıdır.

35. Çünkü Allah, onların (geçmişte) yapmış olduklarının en kötüsünü bile örtecek ve kendilerine mükâfatlarını, yapmış olduklarının en güzeliyle verecektir.

36. Allah kuluna kâfî değil mi? (Resûlüm!) Seni O’ndan başkalarıyla (putlarıyla/tapındıklarıyla) korkutuyorlar. Allah kimi (böyle) sapıklığında bırakırsa, artık onu doğru yola getiren yoktur.

37. Allah kimi de doğru yola iletirse, artık onu hiçbir saptıracak yoktur. Allah mutlak galip ve (düşmanlarından) intikam alıcı değil midir?

38. Andolsun ki eğer onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, elbette: “Allah” diyecekler. De ki: “Öyleyse bana söyleyin. Allah bana bir zarar vermeyi dilerse, sizin Allah’ı bırakıp yalvardıklarınız (başına toplanıp sığındıklarınız), O’nun bu zararını (benden) giderebilirler mi? Yahut (Allah), bana bir rahmet (bir iyilik) dilese, onlar O’nun rahmetini alıkoyabilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler de ancak O’na güvenip dayanır(lar).”

39-40. De ki: “Ey kavmim! Bulunduğunuz hal üzere (olduğunuz küfür ve düşmanlıkta) çalışın. Şüphesiz ben de (bildiğim hak yolda) çalışmaktayım. Kendisini rezil edecek bir azap kime gelecek ve kimin üzerine dâimî bir azap inecek, yakında (bunu) bileceksiniz!”

(36 ve 38. âyetlerde müşriklerin tipik halleri sergilenmektedir. Mekkeli müşrikler, bir taraftan bütün mühim gün ve işlerinde önlerine giderek tapındıkları putlarına kutsallık yani dokunulmazlık tanımakta ve bunun için de: “Onlara dil uzatmayın, sizi çarpar, ayrıca biz de yapacağımızı yaparız.” diye insanları korkutmakta, bir taraftan da: “Göklerin ve yerin yaratanı kimdir?” diye sorulunca: “Allah” demekte idiler.)

41. (Resûlüm!) Şüphesiz ki biz sana (bu) Kitab’ı, insanlar(ın faydası) için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yola gelirse (bu) kendi lehinedir. Kim de saparsa, (bu) ancak kendi aleyhinedir. Sen onların üzerine bir vekil değilsin. [bk. 11/12; 13/40]

42. Allah, (ölecek) insanların ruhlarını ölümü sırasında alır, ölmeyenin de uykusunda (alır). Sonra hakkında ölümü hükmettiğini tutar, diğerini muayyen bir vakte (eceline) kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.

(Bu âyet-i kerîmede ve En’âm sûresinin 60-64. âyetlerinde hem uyku ile ölüm hem de uykudan uyanmakla diriliş arasındaki benzerlik ve fark açıklanmaktadır. Uyku, zayıf ve küçük bir ölüm; ölüm ise büyük ve şiddetli bir uyku. Uykudan uyanış, hayata dönüş; ölümden diriliş ise ebedî yaşayıştır. Her iki halde de insanın ruhu bir hayattan başka bir hayata geçmektedir. Aralarındaki tek fark, insan uykuda (rüyada) bilinçli değildir. Fakat ölümden sonra yaşayışta yani dirilişte her şey onun için apaydınlıktır (bk. 6/60-61). İşte Kur’an açısından ölüm; yokluk, kayboluş ve bitiş değil, aksine bir hayattan başka bir hayata geçiştir, bir değişimdir, bir başlangıçtır. Kazanılan mükâfatlara karşılık Allah’ın rızası ve cennet, cezalara karşılık Allah’ın gazabı ve cehennem olan, dönüşü ve sonu olmayan bir dünyada yaşamaktır.)

43. Yoksa (onlar) Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Onlar, hiçbir şeye sahip olamaz ve düşünemezlerse de mi (şefaat edecekler)?”

44. De ki: “Bütün şefaat Allah’ındır (ancak O’nun izin verdiği şefaat edebilir). Göklerin ve yerin mülkü (ve hükümranlığı) yalnız O’nundur. Nihayet (hepiniz) ancak O’na döndürüleceksiniz.” [bk. 2/255]

45. Allah, (hükmünde, hâkimiyetinde, zâtında, sıfatlarında eşsiz ve) ‘Bir’ olarak anıldığı zaman, âhirete inanmayanlar içlerinde tiksinti duyarlar (canları sıkılır). Fakat O’ndan başkaları (Allah ile ilgisi olmayan sevdikleri) anıldığı zaman, hemen neşelenirler.

46. De ki: “Ey gökleri ve yeri yaratan, görünmeyeni ve görüneni bilen Allah’ım! Kullarının üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerde, yalnız sen hüküm verirsin.”

(Peygamber Efendimiz teheccüde kalkınca namazdan sonra dua ederken âyette geçen bu ilâhî vasıfları da anardı.)

47. Eğer yeryüzündeki bütün şeyler ve onunla birlikte bir misli daha zulmedenlerin olsaydı, kıyamet gününde kötü azaptan (kurtulmak için) elbette onu fidye verirlerdi. Artık onlar için, o gün, hiç hesaba katmadıkları şeyler bile Allah tarafından ortaya çıkarılır. [krş. 5/36]

48. Kazandıkları kötülükler (o gün) ortaya çıkmış ve alay edegeldikleri (azap) da kendilerini çepeçevre sarmış (olacak)tır.

49. İnsana bir zarar dokunduğu zaman, bize dua eder. Sonra kendisine tarafımızdan bir nimet (bolluk ve mevki) lütfettiğimiz zaman: “Bu, bana ancak bilgi(m)den dolayı verildi.” der. Hayır! O bir imtihandır, fakat onların çoğu bilmezler. [krş. 28/78-81]

50. Onlardan öncekiler de gerçekten bunu söylemiş(ler)di; ne var ki kazandıkları şeyler kendilerine hiç fayda vermedi.

51. Nihayet kazandıkları kötülükler, kendi başlarına geçti. Bunlardan zulmedenlerin, yaptıkları fenalıklar(ın cezası) da başlarına gelecektir. Onlar (bunun) önüne geçip kurtulacak değillerdir.

52. Allah’ın, rızkı dilediğine yayıp dilediğine kıstığını (ve bir ölçüye göre verdiğini) hâlâ bilmediler mi? Şüphesiz bunda iman eden bir toplum için ibretler vardır.

53. De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey nefislerine karşı (günah işleyip) aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah (şirk koşan ve inkâr edenler dışında, dilediği kimseler için)[11] bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” [bk. 4/48, 116]

54. “(Bundan böyle) size azap gelmeden önce, Rabbinize dön(üp tevbe ed)in ve O’na (gönülden) teslim olun.[12] Sonra yardım olunmazsınız.”

55. “Siz farkında bile değilken ansızın size azap gelip çatmadan önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’an’a) uyun.”

56. (Yoksa o azap günü, günahkâr) kişi: “Allah’a karşı aşırı gitmemden dolayı yazıklar olsun bana! Gerçekten ben (Kur’an ve mü’minlerle) hakikaten alay edenlerdendim.” diye(rek üzüle)cektir.

57. Yahut: “Eğer Allah bana hidayet etseydi, elbette ben (günahlardan) sakınanlardan olurdum.” diyecek.

58. Yahut azabı gördüğü zaman: “Keşke benim için (dünyaya) dönüş olsaydı da güzel hareket eden (mü’minler)den olsaydım.” diyecektir.

59. (O gün Allah şöyle buyurur:) “Hayır! Âyetlerim sana geldi de sen onları yalanladın, (iman etmedin) büyüklük tasladın ve kâfirlerden oldun.”

60. Allah’a karşı yalan uyduranları kıyamet gününde, yüzleri kapkara bir halde görürsün. (Allah’a karşı) kibirlenenler için cehennemde yer mi yok?

61. Allah, kendisine saygı duyup emrine uygun yaşayanları, (bu) başarıları sayesinde (bütün sıkıntılardan) kurtarır. Artık onlara kötülük (azap) dokunmaz ve onlar mahzun da olmazlar.

62. Allah, her şeyin yaratanıdır. O her şeye vekildir.

63. Göklerin ve yerin anahtarları (tasarruf ve idaresi)[13] O’nundur. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, ziyana uğrayanların ta kendileridir.

64. De ki: “Ey (Allah bilgisinden yoksun) cahiller! Bana, Allah’tan başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz?” [bk. 1/4; 9/31; 39/14-15]

65. (Resûlüm!) Andolsun ki sana ve senden öncekilere vahyolundu ki: “Eğer (sen bile, putlardan birine değer vermek, saygı göstermekle bana) eş koşarsan, celâlim hakkı için amelin boşa gider ve ziyana uğrayanlardan olursun.”[14] [bk. 6/88; 30/42]

66. “Hayır! (Sen) ancak Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.”

67. (Onlar) Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O’nun tasarrufundadır. Gökler de O’nun kudretiyle[15] dürülmüştür. O, (onların) ortak koştuklarından uzak ve yücedir.

68. (Kıyamet kopunca, ilk) Sûr’a üflenecek,[16] artık Allah’ın dilediği (melekleri)nden başka,[17] göklerde olan ve yerde olanlar(ın hepsi) düşüp ölecektir. Sonra ona bir daha üflenecek, onlar hemen (dirilip) ayakta bakınıp duracaklar.

69. Yer, Rabbinin nuruyla parlayacak, kitap (amel defteri[18] ortaya) konulacak, peygamberler ve şâhitler getirilecek, onlar haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hükmedilecektir. [bk. 10/47; 21/47]

70. Herkese yaptığı(nın karşılığı) tam olarak ödenir. O (Allah), onların yaptıklarını en iyi bilendir.

71. Kâfirler, bölük bölük cehenneme sürülürler. Nihayet oraya geldikleri zaman, onun kapıları açılacak ve bekçileri onlara: “Size, içinizden, Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugününüze kavuşmanız hakkında sizi uyaran (peygamber)ler gelmedi mi?” diyecekler. Onlar da: “Evet (geldi).” diyecekler. Fakat artık azap sözü, kâfirler üzerine gerçekleşecektir. [bk. 17/97; 40/4950; 52/13; 67/8-10]

72. (Onlara:) “Girin, içinde temelli kalacağınız cehennemin kapılarından. İşte, (Allah’a imana ve teslimiyete karşı) kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!” denilir.

73. Rablerine saygı duyup emrine uygun yaşayanlar ise, bölük bölük cennete sevkedilecekler. Nihayet oraya gelip de kapıları açılınca, (cennetin) bekçileri onlara: “Size (Allah’tan) selam olsun, tertemizsiniz. Artık ebedî olarak buraya girin!” diyecek.

74. (Cennetlikler:) “Bize verdiği (cennet) sözünü yerine getiren ve bizi, dilediğimiz kısmında oturacağımız cennet yurduna mirasçı yapan Allah’a hamdolsun. (Allah için) çalışanların mükâfatı ne güzelmiş!” diyecekler. [bk. 7/43; 35/34-35]

75. Melekleri görürsün ki arşın etrafını kuşatmış olarak Rablerini hamd ile tesbih ederler. (O gün) o (cennet ve cehennemlik ola)nlar arasında hak ile hükmedilmiş ve: “Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” denilmiş (olacak)tır.

(Meleklerin özellikleri ile ilgili âyetler için bk. 4/172, 6/61, 7/206, 16/49-50, 19/64, 21/19-20,26-29, 34/1, 37/1-4,164-166, 38/67-69, 41/38, 42/5, 66/4, 70/4, 77/1-7.)


[1] Din yalnız Allah’ındır. İslâm, kaynağını Kur’an’dan alan ve bu doğrultuda insanları yönlendiren bir hukuk sistemi ve İlâhî dindir. Kimsenin onun üzerinde/uygulanmasında kendi hevâsına göre tasarruf hakkı yoktur. [bk. 39/14 ve dipnotu]

[2] Âyetteki “indirdi” kelimesi “yarattı” olarak tevil edilmiştir.

[3] Bu âyet-i kerîmede, genetik bir şifrenin projesi anlatılmaktadır. Bildirilen üç karanlık devre ve yer tıbben aşağıdaki şekilde belirtilmektedir: 1. Döllenme ve hücre safhasının oluştuğu fallop boruları. 2. Kırk günlük doku (alaka) safhası olan rahim içi. 3. Organ teşekkül safhası olan aminyon kesesi içi. Yüce Rabbimiz, kendisi bilerek yarattığı ve çözümünü ilme bıraktığı mesajı tâ o asırda vermektedir. Cenin yer itibariyle de üç karanlık yerde gelişmektedir. İçten dışa doğru, 1. Aminyon zarı: İçinde sıvı vardır, ısı geçirmez. 2. Korion zarı: Işık geçirmez. 3. Rahim duvarı zarları: Su geçirmez. (Bâr, s. 159-163; Özyazıcı, s. 64).

[4] Celâleyn.

[5] Din, insanların keyiflerine göre değil, yüce Allah’ın belirlediği, razı olduğu ve Resûlü’nün uyguladığı şekliyle yaşanmak ve hayata geçirilmekle Allah’a halis kılınmış olur. Müşrikler ise, Resûlullah’tan, kendi sistem, gelenek ve yaşantılarına uygun olacak ve onları değiştirmeyecek bir din şekli istiyorlardı. Resûlullah (sas.) bu istekleri doğrultusunda hareket etmeyince, “bölücülük yapıyor” dediler. Yüce Allah bu âyetlerle insanın neyi tercih edip kime kulluk edeceğini bildirmektedir. [bk. 5/92; 6/102; 9/31; 39/64-66]

[6] Tâğût, bir anlamıyla insanları kendine kul olmaya zorlayan Allah’ın hükümlerini yaşanılır kılmaktan menedendir. [bk. 2/256 ve dipnotu]

[7] Gökten suyu indirip depolayanın Hakk (cc.) olduğuna dair bk. 15/22; 16/10.

[8] Müjde ve tehdit, rahmet ve azap, cennet ve cehennem gibi.

[9] Çünkü Arapça, Kur’an’ın mânasını en iyi ifade eden, çok geniş kapsamlı bir dildir.

[10] Âyet-i kerîmede tek itaat edilen “efendi” Allah (cc.); birbiriyle çekişen “birçok efendi” ise Allah’tan başka kendilerine tâbi olunan emir sahipleri; “köle” de halk olarak temsil ediliyor. Elbette Bir’e kul olmayan bine kul olur. Çünkü Allah’a tâbi olmayan efendiler kendilerini rab durumunda görmektedirler. Böylece çoğalan rabler de birbiriyle çekişirler. [krş. 1/4 ve dipnotu]

[11] Bu âyet-i kerîmedeki mağfiret kelimesi bütün günahların affına delâlet ettiği için, usül ilmine göre “mutlak”tır. Nisâ sûresindeki âyetlerde ise “şirkten başkası” denmekle artık şirkle mukayyed (kayıtlı) olmuştur, hüküm ona göredir.

[12] Ömrün son anlarındaki pişmanlık ve çaresizlik halindekinin iman etmesi ile, günah işleyecek gücü ve vakti kalmayanların tevbesi fayda vermez.

[13] Beydâvî; Nesefî (Medârik), IV, 64.

[14] Âyet-i kerîmede “târiz” vardır. Yani Resûlullah’ın şahsında bütün mü’minler ikaz edilmektedir.

[15] Âyet-i kerîmede geçen “sağ el” müteşâbih bir kelime olup halef (sonraki ) âlimlere göre Allah’a nispetle (kudret) kelimesiyle tevil (ifade) edilmektedir. [bk. 3/7]

[16] Vukuundaki kat’iyetten dolayı mâzî olarak gelmiş olan fiiller, gelecek zamanla tercüme edilmiştir.

[17] Burada bahsi geçen, Allah’ın dilediği meleklerden maksat, dört büyük melek veya Arş’ı taşıyan melekler ya da cennet melekleri ve başlarındaki Rıdvan ile cehennem bekçisi zebânîler ve başlarında Mâlik, denilmiştir (Beydâvî; Celâleyn).

[18] Elmalılı, VI, 4138.